10 Ekim 2011 Pazartesi

MEVLANA

Mevlana’dan çok güzel bir siir :

Insanlar yalnizca bildiklerini konussaydilar,
Dünya'mizi derin bir sessizlik kaplardi.

Yasamayi ögrendim.
Dogumun, hayatin bitmeye basladigi an oldugunu;
Aradaki bölümün, ölümden çalinan zamanlar oldugunu ögrendim.

Zamani ögrendim. Yaristim onunla...
Zamanla yarisilmayacagini,
Zamanla barisilacagini, zamanla ögrendim...

Insani ögrendim. Sonra insanlarin içinde iyiler ve kötüler oldugunu...
Sonra da her insanin içinde
Iyilik ve kötülük bulundugunu ögrendim.

Sevmeyi ögrendim. Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalici oldugunu,
Sevginin, güvenin saglam zemini üzerine kuruldugunu ögrendim.

Insan tenini ögrendim.
Sonra tenin altnda bir ruh bulundugunu. ..
Sonra da ruhun aslinda tenin üstünde oldugunu ögrendim..

Evreni ögrendim.
Sonra evreni aydinlatmanin yollarini ögrendim.
Sonunda evreni aydinlatabilmek için önce çevreni aydinlatmak gerektigini ögrendim.

Ekmegi ögrendim.
Sonra baris için ekmegin bolca üretilmesi gerektigini.
Sonra da ekmegi hakça dagitmanin, bolca üretmek kadar önemli oldugunu ögrendim.

Okumayi ögrendim.
Sonra kendime yaziyi ögrettim...
Ve bir süre sonra, yazi kendimi ögretti bana...

Gitmeyi ögrendim.
Sonra dayanamayip dönmeyi...
Daha da sonra kendime ragmen gitmeyi...

Dünyaya tek basina meydan okumayi ögrendim genç yasta...
Sonra kalabaliklarla birlikte yürümek gerektigi fikrine vardim.
Sonra da asil yürüyüsün kalabaliklara karsi olmasi gerektigine aydim.

Düsünmeyi ögrendim.
Sonra kaliplar içinde düsünmeyi ögrendim.
Sonra saglikli düsünmenin kaliplari yikarak düsünmek oldugunu ögrendim.

Namusun önemini ögrendim...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk oldugunu;
Gerçek namusun, günah elinin altindayken, günaha el sürmemek oldugunu ögrendim.

Gerçegi ögrendim bir gün...
Ve gerçegin aci oldugunu...
Sonra, yemege oldugu kadar kararinda acinin hayata da lezzet kattigini ögrendim.

Her canlinin ölümü tadacagini, ama sadece bazilarinin hayati tadacagini ögrendim.

Ben dostlarimi ne kalbimle ne de aklimla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akil unutur ...
Ben dostlarimi ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...

MEVLANA

8 Eylül 2011 Perşembe

iSTİRİDYEDE Kİ İNCİYİ BULMAK

Yazıya uzanan parmaklarım mutlu bugün farkındalığım bir az daha gelişti..
Cesaretine en büyük darbeyi korkular vuruyormuş insanın ögrenmek biraz sıkıntılı olsada öğrenir gibiyim .

Düşünmeye vaktimiz olmayan dünyamızda yazı yazmak o kadar da kolay değil hatta çok zor. Uzun uzun düşündükten sonra her şeyi yazmaya cesaret edemediğim yazımı yazmaya başladım.

Maddeten hatta tıbben gelişiyoruz peki manen?

Peki Kalbimizde ki derinlik de herhangi bir zenginleşme var mı ?:)

Bana göre cevap belli manen hiç bir gelişme olmadığı gibi geriliyoruz...
En çok sevdiklerimizi incitiyor en çok sevdiklerimizden inciniyoruz...

Dost zannettiğin bir bakıyorsun esas düşmanın. Senelerce dostunun arkasından biriktirdiğin pis yorucu negatif enerjiler şimdi bize huzur veriyor mu??

Oysa ölümlü dünya da bu kadar hırs insanı sadece aşağıya çeker .Kısa zamanda kendini iyi hissetsen de boşunadır yapılan hırs .Bilinçaltın bu gerçeği hep bilecek.

KÖTÜSÜN ve arkadaşına, dostuna kötülük yapıyorsun..

Ben oldum dediğin gün bitmeye başladığın gündür.Ne çok şey bildiği hakkında övünüp duran biri mutlaka cahil biriymiş.... Kısa ve net cahilsin cahiliz..

{Bu ne öfke ne bu celal} ne güzel bir cümle
Öfkenin kimseye hayır getirdiği söylenemez..
Gerçek olmaktan o kadar uzak kaldığımız bu günlerde
Kim olduğunu bilmeden yaşamak en zor şey olsa gerek .

Kim oldugumuzu biliyormuyuz?

Uzun zamandır sanatçılar , ekipleri, akrabaları ve arkadaşlarıyla birlikte zaman geçiriyorum eee benim çevremde bu...Atamam satamam. İşimin ve hayatımın parçası her biri..

Yanımda arkadaşım dediğim biri varsa kanımın son damlasına kadar korurum! Nedense?
Bana göre arkadaşlık dostluk bunu gerektirir. Aynı şekilde çalıştığım insanlarla da zamanla arkadaş oluruz. Hayatı paylaşırız, özeli paylaşırız , acıyı paylaşırız ,mutluluğu başarıyı paylaşırız...Sonra ne mi olur?Ben onları her şart her koşulda korur kollarım yaptıklarının da yapmadıklarının da arkasında dururum.. Sonuç ben O'nu O'na zarar veren insanlardan korurken ,o kendisine zarar veren ,hakkında arkasından önünden konuşup hatta hakarete vardıran kişi ve kişilerle ya el ele şarkı söylerken ya da kendisine kötü kadın diyen şahsa anne derken görüveririm. Eee ben seni mi korudum şimdi?Bunlar küçücük örnekler daha böyle onlarca hikayem var.

Tabiki istisnalar yani istiridyede ki inciler kaideyi bozmaz ..
Elbette bulabilecek kadar şanslıysan.
Anlayacagınız dertliyim
Birbirimizi didikliyoruz ,enerjilerimizi alıyoruz ,ne uğruna koca bir hiç !!Hayatta huzurlu mutlu yaşayıp ölmekten başka hiç bir gerçek yok ...
Dünya da milyonlarca insan yaşadı öldü isimlerini bile bilmediğimiz.
Şu gerçeği kabul edelim ,birkaç günlüğüne buradayız ve gidecegiz. Bize verilmiş bu birkaç günü ikiyüzlülükle ,korkuyla harcamamız için değil.
Diğerini karalamak yapılacak en kolay şey ama unutmayalım ki batan gemiyi ilk önce fareler terk edermiş...Oysa bize yakışan ve yapmamız gereken, batsada batmasada içinde olduğumuz gemiyi el birliği ile koruyup kollayıp sağlam bir şekilde varacağı limana ulaştırmak olmalı..Fare olmak en kolayı kaptanlara saygım büyük.

Usluplarımızı kalplerimizi ruhumuzu beynimizi en önemlisi EGOmuzu yumuşatmak zorundayız vakit o vakittir...

Tüm incilerime sevgiler....
Farelere iyi günler……
BERNA MÜJDE

7 Mayıs 2011 Cumartesi

ÖZ-ÜNE İÇ-İNE DÖNMEK, BİR OLMAK….

KONUŞMADAN ÖNCE DÜŞÜN .
GEREĞİ VAR MI?
GERÇEK Mİ?
ŞEFKAT BARINDIRIYOR MU?
KİMSEYİ İNCİTEBİLİR Mİ?
SESSİZLİĞİ BOZACAK KADAR DEĞERLİ Mİ?
Sai Baba …..
Birçok şey yaşıyoruz güzel, kötü, çirkin ,heycanlı ,heycansız hayat diyoruz ya işte benim hayatım da öyle zaman zaman hızlı , zaman zaman kötü, kimi zaman da çokk mutlu…

Genelde tatillere giderim yurtdışı, yurtiçi aslında işimden dolayı pek tatil yaptığımda söylenemez genelde hep telefonum açık olur ve susmaz. Twitter, e-mail’ler, facebook, telefonlar derken yine dinlenemeden aynı yoğunlukla tekrar başlarım güzel ve hızlı hayatıma ..
Ama ilk defa bu yaz hayatımda gerçekten kendimle ilgili birşey yaptım telefonsuz internetsiz tam beş gün ve bu beş gün boyunca yüzümde hep bir gülümseme :) Hani aşık olursunuz da kendi kendinizi yakalarsınız ya olamadık şekillerde :) o kıvamdaydım..
Yogi Adnan Çabukla tanışmam hayat koçum psikoloğumun sayesinde oldu ve dönüm noktalarımdan biridir. Ben yaklaşık üç yıldır zaman zaman hocamdan yoga dersi alıyorum ama yapmak istediğim iki şey vardı hocamın Alanya’daki Ashramına ve Hindistan gezilerine gitmekti.

Siddashram Yoga Center Yogibaba Adnan “Ananda” Siddviho Çabuk ve Madam Lourdes Çabuk tarafından 1997′de kurulmuştu. Ve deniz seviyesinden 700 metre yüksekteydi kısaca hayalimdi ve gerçek oldu Türkiye’nin Himalayaları olarak nitelendirebileceğimiz Toroslar’dan doğan Dim çayını ve vadisini kuşbakışı gören dünyadaki cennetteydim.
Saat zaman cep telefonu ve kaygılarım artık şehirde kalmıştı . Sihirli huzurlu cennette ne aşk acılarım, ne yaşam gailem, ne kötü insanlar hiç bir şey kalmamıştı.
Her sabah saat 05.00’te kalkıp limonlu tuzlu suyumuzu içip, en az yarım saat yürüyüşümüzü yapıp, güneşin doğuşunu seyrettik. Sirkeli ballı suyumuzu içip, duşumuza girip, yogamızı ve sonra kahvaltımızı yaptık. Karma yogamızı ve siestaları da unutmamak lazım en sevdiklerim. Tekrar yogayla devam edip, saat 19.00’da akşam yemeğimizi yedikten sonra saat 20:00’da inanılmaz sohbetlere başlıyorduk. Hayatın anlamını ve bilgeliğinizin geliştiğini hissettiginiz akşamın en güzel saatleri :) Aa muhakkak bir de film izliyoruz ve üzerine konuşuyoruz. Veee 21.30 gibi uykuya dalmış oluyoruz :) Sabah 05.00’de kalkmak üzere güneşi dogarken görme lüksü
Ve iki kişinin konaklayacağı bağımsız odalar, kulübelerden oluşan bahçede yine müstakîl konaklama seçenekleri var. Misafirlerin sayısı sınırlı. Yatak odaları banyo ve tuvaletlerden ayrı. Ben bahçede bir kulübede kaldim .Bir kızla birlikte kalacaktım. off acaba nasıl bir kızdı merak ediyordum :) Kız inanılmaz çıktı. Uzakta da olsak biliyorum ki hep yakınımda telefonun ucunda iyi ki seninle aynı bahçe kulübesini paylaşmışız. TÜRKAN teşekkür ederim. Bir çok şey öğretti bana farkında olmadan :) ve Madam Lourdes Çabuk inanılmaz yemeklerini asla es geçmemek lazım. Lezzet inanılmaz, aynı güzel ruhunu ve güzellik yogasını es geçemeyeceğimiz gibi :) ve Madam Lourdes Çabuk’la Yogi Adnan Çabuk süprizleri arınma boyunca asla bitmedi, aynı enerjileri gibi :)

Mesela 1gün konuşmadık, göz temasıda yoktu, kendimizle kaldık sesleri dinledik karıncaları seyrettik. Karıncanın kaç bacağı vardı? Ne yapıyordu daha önce aklımdan bile geçmemişti. Şimdi biliyorum …

Hayatımda kendime ait yaptığım üstelik yanlız başıma gittiğim en güzel günler, gecelerdi. Eğer siz de buna hazırsanız bir saniye bile düşünmeden tarihlerden birine karar verip gidin. Hem hafif, hem arınmış, hem çok bilgili dönmek üzere ben yine orada olacağım. Çünkü anlatacaklarım sayfalar surer. Sadece özet geçebildim unutmadan

Yogi Adnan Cabuk’un yazdığı “SESSİZLİĞİ BOZMADAN” kitabını okumamanız ciddi bir kayıptır, şiddetle tavsiye ederim. İnanılmaz bir hayat hikayesi okuyacaksınız :)

Daha çok bilgi için doğru adres;

http://www.siddashramyogacenter.com

Alanya Toroslar Yoga kampımızın 2011 yılı tarihleri aşağıdaki gibidir.


ALANYA KAMP TARİHLERİ – 2011
25 Haziran (Cumartesi) – 1 Temmuz (Cuma)
8 Temmuz (Cuma) – 14 Temmuz (Perşembe)
18 Temmuz (Pazartesi) – 24 Temmuz (Pazar)

28 Temmuz (Perşembe) – 3 Ağustos (Çarşamba)

7 Ağustos (Pazar) – 13 Ağustos (Cumartesi)

3 Eylül (Cumartesi) – 9 Eylül (Cuma)


15 Mayıs Pazar 2011 “Geleneksel Yoga Festivali”mize katılmak için aşağıda verdiğim linke bir bakın. İnanılmaz bir gün olacak. Bende orada olacağım :)

http://www.siddashramyogacenter.com/15-mayis-pazar-2011-geleneksel-yoga-festivalimiz/

YOGİ ADNAN ÇABUK kimdiri anlatmak o kadar kısa ve kolay değil tabii. İşte gerçekten yanında olup, onu yaşamanız gereken bir ruh.
"Politikacılar yoga yapsa iyi olur" demiş Yogi Adnan hocam, bende "sanatçilar yoga yapsa iyi olur" diyorum :)

7 Ağustos 1943 Mardin doğumlu olan Adnan Çabuk, Dünyanın birçok ülkesine dağılmış onbeşbin kişilik ÇABUK ailesindendir.


İlkokul eğitimini Mardin’de, orta ve lise eğitimini Diyarbakır ve Ankara’da yaptı.
Öğrencilik yılları aynı zamanda çalışarak geçti. Orta ve lise eğitimi yıllarında dört yıl süreyle Ankara Bölgesi ‘ Aletli jimnastik ‘ grubunda yer aldı.
Türkiye’nin ilk akrobasi timi ‘ Uçan Gölgeler ‘ grubunun kurucusu ve akrobasi paraşütçüsü oldu. ‘ Türk Kuşu ‘nda planör uçuşları yaptı. Yüksek tahsilini İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde Adnan Çoker’in öğrencisi olarak yaptı ve bu arada İstanbul Vakko’da manken olarak çalıştı. Aynı zamanda Oğuz Aral’ın öğrencisi olarak pandomim çalıştı.

O yıllarda yaygınlaşan hippilik akımının Türkiye’deki ilk öncüsü oldu. Avrupalı bir hippi grubuna başkanlık ederek otostopla tüm Avrupa’ yı dolaştı.
Londra ve New York’ ta modellik ve moda koordinatörlüğü yaptı.
Yaşamımın 15-20 yılı İsveç, Londra, Beyrut, İtalya, Amerika ve Hindistan’da çalışıp araştırmalar yaparak geçti.

New York’ta VYMC’de aerobik, çin yogası, tai chi chuan öğretmenliği yaparken ‘ Hatha Yoga ‘ ile tanıştı.

Hindistan’da Hatha Yoga, Kundalini Yoga, Tantirik Yoga gibi yoganın değişik kollarında araştırma ve incelemeler yaptı. Svami Sivananda okulundan Yoga Öğretmenliği sertifikası aldı.
Yine Hindistan’da ‘ Dr. Kurup Sanjivani Holistik Farm ‘ da şifacılık çalışmaları yaptı.
Guruji Dr. Atre’ den ‘ Kundalini Yoga ‘ çalışmaları ve öğretisi için el aldı.Amerika’ da dünyaca tanınmış Canlı Yiyecek ile Hastalık Tedavisi yapan Dr. Ann Vigmore ile çalışmalar yaptı.

Hindistan’ da Hatha Yoga, Kundalini Yoga, Tantirik Yoga gibi yoganın değişik kollarında araştırma ve incelemeler yaptı. Svami Sivananda okulundan Yoga Öğretmenliği sertifikası aldı.
Yine Hindistan’ da ‘ Dr. Kurup Sanjivani Holistik Farm ‘ da şifacılık çalışmaları yaptı.
Guruji Dr. Atre’ den ‘ Kundalini Yoga ‘ çalışmaları ve öğretisi için el aldı.
Amerika’ da dünyaca tanınmış Canlı Yiyecek ile Hastalık Tedavisi yapan Dr. Ann Vigmore ile çalışmalar yaptı.
Her yılın birkaç ayını Hindistan’ da geçirerek araştırma ve çalışmalarına devam etmektedir.
Türkiye’ de bulunduğu sürelerde İstanbul’ da YOGA’ yı tanıtma ve öğretme çalışmaları yapmaktadır.

BABAMI ANLAMAK !!!

Hayat boyu hiç ölmeyecek gibi yaşarız. Aslında biliriz sonu, ama unuturuz zaman zaman. Ölümü biliriz, duyarız, üzülürüz ama yine de aynı hırslarla yaşarız, ta ki ölüm bize kendini hissettirene kadar.

Annesini ve erkek kardeşini kaybetmiş biri olarak ölümü en yakın bilenlerdenim. Ama unuttuğum birşey vardı o da babam… Babam 15 yıldır o kötü hastalığa, üstelik en ciddilerinden birisi olan kansere yakalanmıştı. Ne olduğunu çok anlamamakla birlikte moralimiz çok kötüydü. Ne yani babam şimdi bu hastalığa yenilecek , ben annem ve kardeşlerimle hayatıma devam mı edecektim? Çok üzgündük bu neydi, nasıl bir illetti araştırıp öğrendim. Şöyle ki;

“Malign melanoma” cilt kanserleri arasında en nadir görüleni olmakla birlikte, en tehlikelisidir. Sıklıkla ciltte görülmekle birlikte, bazen ağız içinde, makatta, vajende, beyin zarlarında, göz kapağının iç yüzeyinde ve retinada(göz) ortaya çıkabilir. Her yaşta görülebilmekle birlikte, en sık 40-60 yaşları arasında görülür. Kadınlarda belden aşağıda, erkeklerde belden yukarıda ve her iki cinste de kollarda görülme sıklığı artmaktadır. Bunun en önemli nedeni olarak güneşte uzun süre kalma gösterilmektedir.

Melanom, derideki melanosit adı verilen hücrelerden köken alır. Melanositler deriye rengini veren melanin maddesini üretirler. Sarışınlarda melanom daha sık görülmekle birlikte, hiç kimse bu hastalığa karşı dayanıklı (bağışık?) değildir. Örneğin zencilerde daha çok avuç içinde, ayak tabanında ve tırnak altlarında meydana gelir.

Tedavi açısından; malign melanomun derin tabakalara ulaşmadan saptanması ve kitlenin derinliği son derece önemlidir. Erken tanı sırasında normal benlerden ve displastik benlerden ayrılması gerekir, ikincisi için biyopsi gereklidir.

Şüphelenildiğinde derhal doktora müracaat edilmelidir. Çünkü bu kanser, mevcut kanserler arasında en çok yayılanlardan birisidir.’

Aman tanrım işte böyle bir hastalıkmış babamın başına gelen ve babam bunu kabul etmişti bile. Tüm aile bununla yaşamaya alışmalıydık, alıştık da..

Babamın önce omuz kasından bir tümör alındı. Ardından da kafa derisiyle biraz da kafatasından tümör alındı. Ve son olarak bacağından deri alınarak, kafasına ek yapıldı. Yaşasın babam iyiydi sanki :) ve bütün bu ameliyatlar ÇAPA TIP FAKÜLTESİ ONKOLOJİ BÖLÜMÜNDE yapılmaktaydı . On yıl babam da hiç bir sorun yoktu, yaşasın yenmiş miydi bu kötü hastalıgı ??? On mutlu seneden sonra ….

Dört sene önce birden çalan telefonumu açtım. Annem mutsuz ama güçlü tavırlarıyla kızım, hastalık babanın boynunda yeniden nüksetmiş ve Çapa’da ameliyat olacak . Yarın göz kapağı için ölçü aldırmaya kapalıcarşıya gidecek dedi. Ve bir tarafı felç kalacakmış !!! Ne söylediğini anlamaya çalışan ben, durumu idrak ettikten sonra, babamın bu ameliyatı olmadan başka bir doktora daha görünmesi gerektiğini ve yine de bu ameliyat olacaksa bence olmamasını , öyle yasayacağına son zamanlarını mutlu geçirmesini söyledim ..

Telefonu kapattım ve doktor aramaya başladım. Acaba gerçekten kötü huylu muydu? Hiç vakit kaybetmeden Ihlamur’daki ME&DI Kulak Burun Boğaz Merkezinden Prof. Dr. Mehmet ÖMÜR ile bir görüşme ayarladım .

Babamla birlikte gittik. Önce kötü huylu olup olmadıgına baktılar. Ardından üç gün sonra tahlil sonucunu doktordan öğrenmeye gittik . Doktor beni ilginç bir gerçekle yüz yüze getirdi.

Meğerse, babama anlatılan gibi bir ameliyat değilmiş. Aslında boyundaki damarları tek tek ayırarak yapılması gereken 16-17 saatlik bir ameliyatmış . Ne altından yapılmış göz kapağı ne de gözü açık uyuma gibi bir durum söz konusu değilmiş.

Babamın gözünde bir umut gördüm. Mutluyduk,oradan çıkıp amcamla konuştuk. Amcamın İstanbul Cerrahi Hastanesinde tanıdıgı Opr.Dr Mazhar ÇELİKOYAR ile görüşme yapıldı. Ameliyat tarihi alındı ve babam ameliyat oldu. 15 saat kaldığı ameliyattan sonra felç olmadan , gözlerini rahat rahat açıp kapatarak hayatına devam ediyor. Babamın hastalıgını duyan doktorlar ,hayattan on beş sene calmıs diyorlar. :) Babam hala çok ama çok iyi.

Ama babama cok üzülen annem şekerden, kardeşimse kalpten… Şu an da cennetteler. :( Ölümsüz hastalığa yakalanan babam, ben ve iki tane bebeği olan kız kardeşimle hayatımıza devam ediyoruz.


Ve geçen hafta yaptırdığım kan testiyle, vücudumdaki kanser oranının, diğer insanlardan yüksek çıktığını doktordan öğrenip, elime bir sayfa yaptırılacak tahlil kağıdı aldığım an itibariyle gerçeklerle başbaşaydım.. :( Sadece iki kontrolüm kaldı. Onun dışında bakılan hiçbir yerim de sorun yok. Ama ben o iki kontrolümün de temiz cıkacağını düsünüyorum. Çünkü babam, hep geçicek, birşey olmayacak derdi ve eklerdi. Ağladığın günlere ileride güleceksin, öyle de olacak..! )

O yüzden neyin ne olacağı belli olmaz ve ne oldum değilde, ne olacağım demek gerektiğini öğrendim.

Ölmediğiniz sürece Allah’tan ümit kesilmezmiş.

VE BABAMI ŞİMDİ ANLIYORUM…

BERNA MÜJDE

ANI YAKALAMAK MI İSTİYORSUNUZ?

FOTOĞRAF ÇEKMEYİ SEVİYORSANIZ DİKKAT !!!

İlginç bir adamdan bahsedeceğim size, aslında ilginç bir adam demek haksızlık olur, “sanatçı bir adam” demek daha dogru :)

Adı = ÜMİT
Soyadı = VARLI

Aralık 2009’dan beri by Ümit Varlı olarak geziler düzenliyor. Her pazar şartlar ne olursa olsun hiçbir maddi amaç güdmeden sadece fotoğraf çekip, paylaşıp, geziyorlar. Safari İstanbul, şimdi kocaman; her hafta, bazen yüzlerce kişi büyük bir sinerjiyle fotoğraf çekiyor. Hem de ne fotoğraflar, kimisi profesyonel makinalarla, kimisi küçücük makinalarıyla harikalar yaratıyorlar. Üstelik kimsenin gitmeye, girmeye cesaret edemediği yerlerde fotoğraflar çektiler. Aklıma gelenlerden bir tanesi “Hacı Hüsrev Gezisi” inanılmaz kareleri var…
Çektiğim fotoğrafa yani anıya bazen dokunmak elimde tutmak istiyorum :) Çok şey mi istedim? :) Ama tabii bende herkes gibi fotolarımı bilgisayarımda, güzellerini de facebook sayfamda biriktiriyorum. Şu sıralar hepimizin cep telefonu gerçekten fotoğraf makinesi. Hepimiz her saniyeyi fotoğraflayıp anılar biriktiriyoruz. Eskiden albümler olurdu, evlerde yapışkanlı, şimdi fotoğraflarımız bilgisayarlarda, telefonlarda, sd kartlarda. Aslında bu beni çok üzüyor! :(Bu konuda geri kafalılardanım sanırım. Hala evde fotoğraf albümü yapmaya çalisiyorum. :( .

Neyse dönelim Safari İstanbula. İnanılmaz eğlenceli bu ekiple sizde fotoğraf çekmek, İstanbul’un her köşesini gezmek istiyorsanız

Ümit Varlı facebook sayfasına
ekleyip, nasıl işler çıkarmışlar ve nasıl mutlu, huzurlu, neşeli bir ekip olduklarını görebilirsiniz.
Tekrarlıyorum en önemli konu, böyle bir foto gezisi size en az 100-150 TL.’ye mal olur. Ama Ümit hocam (ben kendisine böyle hitap ederim) Asla para almıyor, bu en önemli ayrıntı . Ben ilk duyduğumda aaaaa böyle bir insan mı var mış? Yok canım vardır kazandığı biryer dedim ama tanıyınca anladım ki aslında cebinden para harcıyor :) İşte fotoğraf sanatına böyle aşık bir adam…

Ümit Varlı der ki : "Birincil amacımız, insanları Pazar günü evlerinden çıkartmak ve onlara ücretsiz bir paylaşım olanağı sunmak. Bana fotoğrafı öğretenler gönüllü insanlardı. Biz de yola aynı duygularla çıktık. Bu işi yapabilmek için gerçekten sevmek gerekiyor. Zaten, bu işin her hangi bir karşılığı yok. Para yok, pul yok. Her pazarını kaç kişi verir. Onun için de kimse bu işe girmez. Burada amatör ruh çok önemli. Gittiğimiz yerlerde her şey doğaçlama yapılıyor. Fazla olmadığımız zamanlarda insanlarla ilgilenebiliyorduk, ancak her hafta takriben 30-40 kişi katıldığı için artık, grup içerisinden soru soranlar olursa onlara cevap veriyoruz."

Biz de gelenlerin amatör olduklarını bildiğimiz için burada kural vesaireye bakmıyoruz. Bir çoğunun elindeki makineler içlerinde videoyu da barındırdığı için fotoğraflar 1 yıl içerisinde belgesel fotoğrafa dönüşecek. Dolayısıyla, fotoğraf olayına girmek istemeyenler de kendilerini bu videolarla anlatabilecekler. Ben, bu çerçevede, çok yakın bir gelecekte paylaşım sitelerinde çok önemli değişikliklerin yaşanacağına inanıyorum. Şimdiden sonra İstanbul'u semt semt dolaşmaya başlayacağız. En ücra köşedeki semtlere gitmek, buralarda yaşayan insanları tanımak istiyoruz. Bir süre sonra çok ciddi bir İstanbul arşivinin ortaya çıkacağını düşünüyorum.

Demiş Ümit hocam :)

Haydi o zaman fotoğraf çekmek isteyen, çeken arkadaslar, bu ay ki Safari İstanbul programı şöyle :)

09 MART 2011 SAFARI ISTANBUL –KADIRGA- FOTOGRAF GEZISI
13 MART 2011 SAFARI ISTANBUL –SILE-AGVA KIS- FOTOGRAF GEZISI
16 MART 2011 SAFARI ISTANBUL –BEYKOZ- FOTOGRAF GEZISI
05 MAYIS 2011 SAFARI ISTANBUL –AHIRKAPI HIDIRELLEZ- FOTOGRAF GEZISI

8 Şubat 2011 Salı

MENAJERLIK DEDIGIMIZ SEY …

MENAJERLIK DEDIGIMIZ SEY …..

Menajerlik nedir?

Once sozluk anlamina bir bakalim,menajerlik neymis…

MENAJER=

Yönetici.

Bir sanatçının yöneticisi.

Bir spor dalının, takımının teknik yöneticisi veya bir oyuncunun vb.

Sozluk anlamimiza baktik.Simdi ise ulkemizde ki menajerlik anlayisimizdan bahsetmek istiyorum,tam 15 yillik menajer olarakJ

İyi menajerlerin de sayısı bir elin parmaklarını geçmez.

Hem menajer sayısı az hem de olanlara karşı hep negatif bir izlenim var. İnsanların aklına menajer deyince konser ayarlayan kişiler geliyor ki konser ayarlayan kisilere organizator denir. Bunun menajerligin sozluk tanımıyla ilgisi yok. Benim anlayışımda menajerlik, sanatçının A’dan Z’ye tüm kariyerini planlayan ve kariyeri boyunca ona her türlü desteği veren,onunla bir hayat yasayan hatta ve hatta gece gunduz yaninda olandir.Haa yaninda olamadi , telefonun ucundadir.Iste menajerlik 24 saat calisman gereken boyle bir iştir.

Sonuc olarak neymis,menajer:sanatciya is baglayan kisiye degil,sanatcinin her zaman her kosulda yaninda olan kisiye denirmis.Menajerlik ingilizce management yani yonetmekten gelir.Oysa bizim ulkemizde ki menajerleri,pardon organizatorleri sanatcilarimiz yonetir.

Bir sanatci basarili bir is cikardiginda,bu basarinin arkasinda ekibi vardir .Ekibi ve sanatci bir butundur,ayrilamaz.Menajeri,produktoru,asistani,fotografcisi ,muzisyenleri,kuaforu ,makyozu (makyoru),basin danismani vs.hepsi birlikte calisirlar .Basarili olan is,zaten satar ve bunu satmakta ORGANIZATORLERE yani cakma menajerlere duser.Yani telefonuna sanatcinin babasi baksa yine o organizator,istenilen sanatciyi bulur satar.

Canim ulkemde bazı sanatcilar, bazi menajerlere işi öğretmek durumunda kalıyor ve haklilar da . Oysa yurt dışında Booking Agency’ler var.Konser organizasyonlarını bunlar yapıyor. Bizde ise Booking Agency gibi calisan kisiler aynı zamanda menajerlik hizmeti veriyor.

Bir kere menajer ve sanatci aynı yolda yürümek zorunda.Isini ve sanatcisini cok sevmek zorunda ,tabiki sanatci da menajerini…yoksa sonuc yine husran olur.Aynı hayat görüşün e sahip değilseniz birlikte yürüyemezsiniz .Tabii ki menajer de en az sanatçının bildiği kadar iyi bilmeli muzik dunyasini,müzisyene fikrini kabul ettirebilecek kadar ustelik .

Uzun vade de kariyer mi? yoksa kısa vade de çok para mı?

Menajerin sanatçısına yapabileceği en büyük kötülük kısa vadede çok para kazanmayı düşünmek olur.Iste burada organizatorluk yapan menajerlerimizin rolleri basliyor.Her zaman sanatci kadar para kazanmak istiyorlar ve bir cogu kazaniyor da.!

*Cok onemli bir bayan sanatcimiza,isler bulan organizator menajerimizsadece bir isten 5.000tl kazaniyor.Sanatcisinin kariyerinin,kendisini ilgilendirdigini hic ama hic dusunmuyorum.

*Baska bir organizator menajer hikayesi,en az 15 sanatcisi war organizatorumuzun.En iyi organizatorlerden biri kendisi ama iki bayan sanatcisi war,biri eski biri yeni.Benim yanimda,konser yapmak isteyen kisiler,(almanyada bir clup icin ) aradi kendisini.Organizatorumuz istenileni degil de,eski ve arkadasi olan sanatcisinin daha iyi sahnesi oldugunu soyleyip onu satmaya calisti.Yani kendince duygusal davranip,kendisine yakin olani satti.Ama su an da duygusal davrandigi degil de diger,yani esas istenilen sanatcisiyla basbasa kaldi J))Bu sonuca ne denir,bunu da siz soyleyin?

Ooooooo bu hikayeler bitmez J)

2001de daha cicegi burnunda menajerken roportajimdan bir tanesinde ben kendimi soyle anlatmisimJ

"Başka birinin hayatını yaşıyoruz!"

Berna Müjde, bu işe tesadüf eseri başlamış. Serdar Ortaç'ın vokalistiyle aynı evi paylaşan Müjde, Amerika'dan dönüşünde kendini, elindeki bavullarla Serdar Ortaç'ın evinde, görüşmeden sonra ise yepyeni bir işin ortasında bulmuş. 3 yıl boyunca Serdar Ortaç'ın asistanlığını yapan Müjde, 10 aydır Deniz Akkaya ile çalışıyor.

"Aklınıza gelebilecek her şeyi yapıyorum," diyen Berna Müjde, Deniz Akkaya'nın banka hesaplarından, köpeğinin yemeğine kadar her şeyle ilgileniyor.

Yaptığı iş için ne asistanlık ne de menajerlik ismini koyamadığını söyleyen Müjde, bu işi ancak sevenlerin yapabileceğini düşünüyor. Çünkü ona göre bu işi yapanlar kendi hayatlarını değil, başkasının hayatını yaşıyor.

Bu meslegin her kismindan gecen ben yasadigim deneyimleri ve ogrendigim hayatin karsiligina paha bicemem …Kotu tecrubelerime de iyi tecrubelerime deJ

Tek bildigim sey yine dunyaya gelsem yine bu isi yapardim %yuz eminim.

Sevgiler….

2 Ekim 2010 Cumartesi

CANIM PSKOLOGUMUN DR.IPEK TLABAR GUZEL EMAILLERIYLE UYANIRIM O KADAR GUZELDIKI HAYATTAN OGRENDIKLERIMI 1DAHA ANLADIM.BAZEN BAKAR DA GORMEZ YA INSAN ISTE BANA BUNLARI GOSTEREN DR.UMA KOCAMAN TESEKKURLER:))))

HAYATTAN SUNLARI OGRENDIM..YA SIZ??

Geniş ve rahat olmayı öğrendim… Ölümün dışında hiç bir şey göründüğü kadar önemli ve acil değil…Coşkulu ve neşeli olmadığım zaman, bunun hiç kimsenin suçu olmadığını ve gülümsemem gerektiğini öğrendim…Cesur olmayı; değilsem bile öyle davranmayı öğrendim… Nasıl olsa, aradaki farkı kimse anlamıyor…Cazibemle 15 dakika idare edebildiğimi, ama ondan sonra mutlaka bilmem gereken bir şeyler olduğunu öğrendim…BU ONEMLI ...Hiç kimsenin sır saklamadığını öğrendim!… Çünkü herkes, “birine söylemek ihtiyacı” hissediyor…Yanıtını bilmediğim ve emin olmadığım konularda “Bilmiyorum” demenin daha faydalı olduğunu öğrendim…Ağzımı kapalı tuttuğumda, fazla hata yapmadığımı öğrendim!…Başarıya çıkan bir “asansör” olmadığını, tırmanmak gerektiğini öğrendim…nsanların bana sadece, -benim izin verdiğim şekilde- davranabildiklerini öğrendim…Kıskançlığın, mutluluğun düşmanı olduğunu ve “mutlu olmak için başkalarına güvenmenin sonsuza kadar hayal kırıklığı getirdiğini öğrendim…İnsanların kendinden daha az başarılı insanlarla, başarısını; mutsuz insanlarla da mutluluğunu konuşmaması gerektiğini öğrendim...Başkaları içn olumsuz düşünüp acımasız kırıcı olanların, aslında güçsüz kimslr olduğunu ve sevgiyi sadce güçlü insanların bildiğini ogrndim...Hayattaki en önemli çözümün, neyin “önemli” olduğuna karar verip gerisini çöpe atmak olduğunu öğrendim....Sadece “ders almak” için arkma bakmayı, sadece “yüksek sesle düşünebilmek” için sorunumu bir başkasına anlatmayı öğrendim “Çözüm” için değil...Zamanı ve sözleri, dikkatsizce kullanmamayı öğrendim… Çünkü geri alamıyorum...”Affetmek ve Unutmak“… Eğer güçlüysen başarabildiğini ve kin tutmanın beni rahatsız ettiğini öğrendim…Nerede ve ne şartlarda olursa olsun, yaşadığım yeri güzelleştirmeyi öğrendim...Sürekli “BEN DÜRÜSTÜM, BEN DOĞRUYU SÖYLÜYORUM, SEN FARKLISIN” diyenlerden kuşkulanmayı öğrendim!...Bugünkü her üzüntümün ve her acımın, benim yarınki mutluluğumuhazırladığını öğrendim...Hayatı, gereğinden fazla ciddiye almamayı öğrendim…”Kaybedecek neyim var?” demek yerine , yaşadığım her şeyde “kazanacak çok şeyim var!” demeyi öğrendim...En önemlisi de, kendime gülmeyi, kendimle eğlenmeyi, kendimi sevmeyi öğrendim....BENİ ELEŞTİREN, BANA 1 ŞEYLER SÖYLEME YETİSNİ KENDİNDE BULANLARA , “CEVAP VERMEME”Yİ ÖĞRENDİM ÇÜNKÜ BU TARTIŞMA, HİÇ BİR ZAMAN BİTMEYECEKTİR...